18 Mayıs 2011 Çarşamba

19 MAYIS KUTLU OLSUN

19 Mayıs 1919 Millî Mücadelenin fiilen başladığı tarihtir. 19 Mayıs bir başlangıçtır; Atatürk'ün hedefine varan yolda ilk adımıdır. Daha sonra atılan Erzurum ve Sivas adımları ile Türkiye Millî Egemenlik ilkesi gerçekleşmiş, 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla da taçlanmıştır. 

Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, kahrolsun onun iç ve dış düşmanları!

15 Mayıs 2011 Pazar

ÇANAKKALEDE KESKİN NİŞANCI TÜRK KADINLARI


Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınları cephe gerisinde Mehmetçiğe destekte bulunurken, bazılarının da siperlerde düşman askerlerine büyük kayıplar verdirdiği belirtildi. Kahramanlık destanının yazıldığı Çanakkale Savaşları'nda Türk kadınlarının sanıldığının aksine sadece cephe gerisinde değii, siperlerde de düşmana karşı Mehmetçiklerin yanında göğüs göğüse çarpıştığı ortaya çıktı. Keskin nişancı Türk kadın savaşçılarının düşmana büyük kayıplar verdiği belirtildi. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Mete Tunçoku, daha önce inceleme fırsatı bulduğu Avustralya ve Yeni Zelanda arşivlerinde bu konuyla ilgili pek çok belgeyle karşılaştığını söyledi.

Türk kadın savaşçıları özellikle o dönemde askerlerin "Keskin nişancı Türk kadınları", "Türk kadın savaşçıları" konularını anlatan mektup ve günlükleriyle karşılaştığını anlatan Tunçoku, Avustralya Piyade Er J.C. Davies'in annesine yazdığı şu mektupta kahraman Türk kadın savaşçılarından bahsedildiğini anlattı: "Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı, pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından' vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk'ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı."

Yüzü boyalı kızlar

Prof. Dr. Tunçoku, Mısır'da yayınlanan "The Egyptian Gazette" adlı gazetede yer alan ve bîr askerin İskenderiye'den ailesine yazdığı mektubunda, Türit kadın savaşçılardan şöyle bahsedildiğini söyledi: "15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçalan, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış."


Bireysel değillerdi

Yeni Zelanda'dan savaşmak için gelen Otagc Birliği'ne mensup bir askerin de savaştan sonra ülkesine döndüğünde, kendisiyle yapılan ses kayıtlı görüşme sırasında, "Bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüğünü" söylediğini ifade eden Tunçoku, tüm bu örneklerin Çanakkale Savaşları'nda bazı kadın savaşçıların da rol aldığını, bunun bireysel bir kaç olaydan çok örgütlü bir eylem olduğu kanısına varıldığım kaydetti.

Kaynak-  Prof. Dr. A. Mete Tunçoku

KUBİLAY




Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında 24 yaşında iken, İzmir'in Menemen İlçesinde askerlik görevini yapıyor.

Bundan tam 82 yıl önce, 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de irticaî bir isyan meydana geliyor. Sabahın erken saatlerinde başlarında Derviş Mehmet isimli bir yobaz olmak üzere dördü silahlı, altı kişi belediye meydanında tekbir getirerek dolaşmaya başlıyorlar. Daha sonra "Biz şeriat ordusuyuz" diye bağırarak Müftü Camii'ne giriyorlar. Camiye giren bu grup üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önünde toplananları birlik olmaya davet ediyorlar. Elebaşıları olan Derviş Mehmet adlı salyalı yobaz camiide namaz kılanlara kendini "Mehdi" olarak tanıtıyor ve dini korumaya geldiklerini söylüyor. Arkalarında 70 bin kişilik halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini tebliğ ediyor. Derviş Mehmet halka hitap ederek: "Ey Müslümanlar, ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, Sancak-ı Şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırıyor.

Daha sonra Derviş Mehmet ve arkasına takılan yobazlar, ellerindeki üzerinde dini ibareler bulunan yeşil bayrağı alıp uzunca bir sopaya takıyorlar. Yoldan geçen birine de meydanda bir çukur kazdırıp bayrağı oraya dikiyorlar.

Yobazlar bayrağın çevresinde dönmeye, hep birlikte tekbir getirip zikrederek bağırıyorlar:

"Şapka giyen kâfirdir. Yakında yine şeriata dönülecektir... Bize kurşun işlemez..."

Bunun üzerine yöre ahalisinden de bir alkış kopuyor... Çok geçmeden olup bitenler, ilçedeki Askeri birliğin kulağına gidiyor. Alay komutanı, Cumhuriyet öğretmeni yedek subay Kubilay'ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderiyor. Kubilay ve emrindeki askerlerin silahlarında mermi yok. Süngülerini takıp olay yerine gidiyorlar.

Kubilay, kimsenin bu işten zarar görmemesini ve kan akmamasını istiyor. Bunun içinde emrindeki askerlerini meydanın girişinde bırakıyor ve gözlerini kan bürümüş, "Şeriat" çığlıkları atan yobazların karşısına tek başına dikilip, kan dökülmesini istemediğini ve bunun içinde teslim olmalarını istiyor. Daha Kubilay'ın son sözleri dudaklarından ayrılmadan bir silah sesi duyulur. Silahını ateşleyen bir yobazın kurşunu, silahında mermisi bile olmayan yiğit Kubilay'ı yaralayıp yere düşürüyor. Hemen ayağa kalkan Kubilay güç bir hamle ile doğruluyor ve camii avlusuna doğru kaçıyor ama yarası ona daha fazla müsaade etmiyor ve tekrar yere düşüyor...

Çevredeki kalabalık bu olayı sadece seyrediyor... Derviş Mehmet ve yobaz arkadaşları o sırada Kubilay'ın başına çöküyorlar. Derviş Mehmet çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkarıyor ve yaralı yedek subay yiğit Kubilay'ın başını orada kesip gövdesinden ayırıyor.

Kin ve nefret yobazların gözlerini öylesine bürümüş ki, tekbir sesleri ile kesik baştan akan kanı içiyorlar. Derviş Mehmet yiğit Kubilay'ın kesik başını saçlarından tutup havaya kaldırıyor... Ve tekbir sesleri çınlatıyor meydanı... Yiğit Kubilay'ın kesik başını ellerindeki yeşil bayrağın sopasına geçirmeye çalışıyorlar ama bir türlü başaramıyorlar. Bunun üzerine oradan geçen biri kendilerine ip getiriyor ve kesik başı yeşil bayrağın sopasına ip ile bağlıyorlar...

Şehit Kubilay'ın kesik başı meydanda bir sancak gibi dururken... Tekbir sesleri yükseliyor ve "Ey ahali, din elden gidiyor" çığlıkları Menemen'de yankılanıyor.

Silah seslerini ve tekbirleri duyan bir mahalle bekçisi koşarak olay yerine yetişiyor. Bekçi Hasan belindeki silahını ateşleyip yobazlardan birini yaralıyor. Hemen ardından da yobazların açtığı ateş sonucu Kubilay'ın başucunda bekçi Hasan da şehit ediliyor. Arkadaşının yardımına koşan bekçi Şevki de yine yobazların silahından çıkan kurşunlarla şehit ediliyor...

Menemen meydanında üç şehit kanlar içinde yatıyor ve Kubilay'ın kesik başı yeşil bayrağın sopasında bir sancak gibi dalgalanıyor... Bu manzara yobazları mutlu ediyor...Bu sırada askerler olay yerine yetişiyorlar. Komutan bu manzaranın karşısında irkiliyor. Ve karşısındaki yobazlara "Teslim olun" diye bağırıyor... Yobazların yanıtı kesin oluyor:

"Bize kurşun işlemez."

Bu sözlerinin üzerine askeri birlik ateş eder. Yobazlardan bazıları orada yere serilirken, bazıları kaçar. Daha sonra hepsi birden yakalanır.

Menemen olayı, genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayıdır. Ve yiğit bir Cumhuriyet öğretmeni ile yiğit iki tane mahalle bekçisinin hayatına mal olmuştur...

Hükümet sıkıyönetim ilan eder. Orgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığında bir Harp Divanı kurulur. Olaya doğrudan veya dolaylı katılan bütün sanıklar Menemen'de yargılanır. 18 gün süren yargılama sonucunda karar açıklanır:

40 kişi sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmiş, 27 sanık beraat etmiş, 41 suçlu çeşitli hapis cezaları almıştır.

36 kişiye idam cezası verilmiştir.

Ancak bazılarının yaşı küçük olduğundan, onların ölüm cezaları ağır hapse çevrilmiştir.

Sanıklardan 28 kişi, 3 Şubat 1931 gecesi Menemen'de idam edildi. Atatürk'ün emri üzerine yobazlardan bazıları Kubilay'ın şehit edilip başının kesildiği yerde asıldı.

Bir sanık sehpaya götürülürken kaçtı. İki hafta sonra yakalandı ve ertesi gün idam edildi.

Olayın hemen ardından Menemen'de devrim şehitleri bekçi Hasan, bekçi Şevki ve yedek subay Kubilay adına anıt dikildi. Anıtın üzerinde şöyle yazar:

"İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz."

Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa'ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet'e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve yiğit Kubilay'ı görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk; "Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.

Şehitlerimizi  bir kez daha saygıyla anıyoruz... İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.

Kaynak-Türkiye’de Karşı Devrim Hareketleri